Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

iyi bulmak

  • 1 bejahen

    bejahen* [bə'ja:ən]
    vt
    1) ( Frage) evetlemek; ( ja sagen zu) evet demek (-e)
    2) ( Leben, Vorschlag) iyi bulmak, olumlu karşılamak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > bejahen

  • 2 trouver

    v t
    1 par hasard bulmak

    J'ai trouvé un billet par terre. — Yerde bir kâğıt para buldum.

    4 penser düşünmek

    Je trouve qu'il a bien fait. — İyi yaptığını düşünüyorum.

    5 juger bulmak

    Je la trouve charmante. — Ben o kızı sevecen buluyorum.

    Il a trouvé les questions difficiles. — Soruları zor buldu.

    Dictionnaire Français-Turc > trouver

  • 3 finden

    finden <findet, fand, gefunden> ['fındən]
    I vt
    1) ( allgemein) bulmak; ( unvermutet) bulmak;
    er war nirgends zu \finden hiçbir yerde bulunamadı;
    ihr Haus ist gut/schlecht zu \finden evini bulmak kolay/zor;
    Anklang \finden rağbet görmek, tutulmak;
    Beachtung \finden saygı görmek;
    ich muss zu mir selbst \finden kendimi toparlamam gerekiyor;
    sie findet Freude an der Arbeit çalışmaktan sevinç duyuyor;
    ich finde nichts Schlimmes dabei ben bunda kötü bir şey görmüyorum;
    kein Ende \finden son bulmamak;
    Verwendung \finden kullanılmak;
    wer sucht, der findet ( prov) arayan derviş muradına ermiş
    2) ( meinen) bulmak;
    wie findest du das? bunu nasıl buluyorsun?;
    ich finde das gut ben bunu iyi buluyorum
    II vr
    sich \finden
    1) ( zum Vorschein kommen) bulunmak, ortaya çıkmak;
    der Schlüssel wird sich schon ( wieder) \finden anahtar (tekrar) ortaya çıkacaktır
    2) ( in Ordnung kommen) hallolunmak;
    das wird sich alles \finden bütün bunlar hallolunacaktır

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > finden

  • 4 finden

    finden <fand, gefunden, h>
    1. v/t bulmak; düşünmek;
    gut finden beğenmek;
    wie finden Sie das Buch? kitabı nasıl buldunuz?;
    ich finde es gut (, dass …) (-mesini/-diğini) iyi buluyorum/karşıladım;
    ein Ende finden son bulmak
    2. v/i: finden Sie (nicht)? siz de öyle düşün(mü)yor musunuz?;
    zu sich (D) selbst finden kendi kişiliğini bulmak
    3. v/r: das wird sich finden her şey düzelecek

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > finden

  • 5 befinden

    befinden*
    irr
    I vr
    sich \befinden bulunmak, yer almak; ( sein) olmak;
    die Abbildung befindet sich auf der nächsten Seite resim [o şekil] daha sonraki sayfada bulunur;
    meine Wohnung befindet sich im zweiten Stock evim ikinci katta bulunuyor;
    sich auf dem Weg der Besserung \befinden iyileşmekte olmak
    II vi ( entscheiden) karar vermek ( über -e)
    III vt ( geh) ( erachten) bulmak ( für -);
    etw für gut/schlecht/richtig \befinden bir şeyi iyi/kötü/doğru bulmak;
    jdn für schuldig \befinden bir kimseyi suçlu bulmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > befinden

  • 6 think up

    tasarlamak, düşünüp daha iyi bir yolunu bulmak
    * * *
    düşün
    * * *
    (to invent; to devise: He thought up a new process.) düşünüp bulmak, icat etmek

    English-Turkish dictionary > think up

  • 7 work out

    hesaplamak; mantikli bir hesaplamasi olmak, hesaplanmak; iyi bir sonuca ulasmak, gitmek, yürümek; iyi bir sonuca ulastirmak; bulmak, kesfetmek; çözmek; sonuçlanmak; anlamak; idman yapmak

    English to Turkish dictionary > work out

  • 8 взаимопонимание

    karşılıklı anlayış
    * * *
    с

    спосо́бствовать лу́чшему взаимопонима́нию между наро́дами — halkların birbirlerini daha iyi anlamalarına yardımcı olmak

    найти́ по́чву для взаимопонима́ния — anlaşma zemini bulmak

    Русско-турецкий словарь > взаимопонимание

  • 9 излечиваться

    несов.; сов. - излечи́ться
    1) şifa bulmak; iyi olmak
    2) тк. несов. ( поддаваться лечению) tedavisi mümkün olmak

    Русско-турецкий словарь > излечиваться

  • 10 получать

    несов.; сов. - получи́ть
    1) врз almak; elde etmek; kavuşmak

    получа́ть пи́сьма — mektup almak

    получи́ть прика́з — emir almak

    на́до получи́ть подро́бные да́нные / све́дения — ayrıntılı bilgiler elde etmek gerek

    что получа́ют из не́фти? — petrolden neler elde edilir?

    катало́г мо́жно получи́ть беспла́тно — katalog bedelsiz olarak temin edilebilir / sağlanabilir

    разреше́ние полу́чено? — izin çıktı mı?

    и что ты (от э́того) полу́чишь? — eline ne geçer?

    ско́лько (рубле́й) он получа́ет на́ руки? — eline kaç ruble geçer?

    обору́дование, кото́рое мы от них получа́ть и́ли (при передаче)onlardan devraldığımız donatım

    получи́ть хоро́ший урожа́й — iyi bir ürün almak / elde etmek

    тот, кто бу́дет пе́рвым, полу́чит приз — birinci olana armağan var

    дере́вня получи́ла свет / электри́чество — köy elektriğe kavuştu

    э́та па́ртия това́ра (уже́) полу́чена — bu parti mal teslim alınmıştır

    2) edinmek, görmek, bulmak

    получа́ть зна́ния из книг — kitaplardan bilgi edinmek

    получи́ть профе́ссию — bir meslek edinmek

    получи́ть необходи́мую подде́ржку — gereken desteği görmek

    возмо́жность получи́ть вы́сшее образова́ние — yüksek öğrenim yapma olanağı

    получи́ть пощёчину — bir şamar yemek

    получи́ть удово́льствие — zevk almak

    получи́ть три го́да (тюрьмы́) — üç yıl (hapis) yemek

    4) разг. tutulmak, olmak

    получи́ть на́сморк — nezle olmak

    получа́ть распростране́ние — yaygınlık kazanmak

    получи́ть пра́во на штрафно́й удар — спорт. ceza vuruşu kazanmak

    получи́ть примене́ние — kullanılır olmak

    эконо́мика получила большо́е разви́тие — ekonomide büyük gelişmeler oldu / kaydedildi

    Русско-турецкий словарь > получать

  • 11 у

    1) (около, возле) yanında; başında

    дом стои́т у реки́ — ev nehir kıyısındadır

    шкаф стои́т у окна́ — dolap pencere yanındadır

    не стой у окна́ — pencere önünde durma

    у са́мой стены́ — duvarın dibinde

    сиде́ть у самова́ра — semaver başında oturmak

    стоя́ть у руля́ — dümen başında olmak

    у подно́жия горы́ — dağın eteğinde

    проти́вник был остано́влен у са́мого го́рода — düşman şehrin kapısı önünde durduruldu

    2) в соч. (при обозначении обладателя, а также принадлежности)

    у него́ есть де́ти? — çocuğu var mı?

    у него́ была́ я́зва — ülserdi, ülseri vardı

    что у тебя́ с гла́зом? — gözüne ne oldu?

    у сту́ла сло́мана но́жка — sandalyenin bir ayağı kırık(tır)

    3) ...da;...dan

    у кого́ ты шил э́то пальто́? — bu paltoyu kime diktirdin?

    он одева́лся у лу́чших портны́х — en iyi terzilerden giyinirdi

    у нас на заво́де — bizim fabrikada, fabrikamızda

    они́ весь день бы́ли у нас в гостя́х — bütün gün bizde misafir idiler

    у меня́ к тебе́ вопро́с — sana bir sualim var

    у него́ в ко́мнате поря́док — onun odası derlitopludur

    приёмник стои́т у него́ в ко́мнате — radyo onun odasındadır

    4) (при указании на источник получения чего-л.)...dan

    у кого́ он берёт уро́ки? — kimden ders alıyor?

    букини́ст, у кото́рого ку́плена э́та кни́га — bu kitabın alındığı sahaf

    спроси́ у кого́ хо́чешь — istediğine sor

    найти́ подде́ржку у кого-л.birinden destek bulmak

    Русско-турецкий словарь > у

  • 12 befinden

    befinden <unreg, o ge- h>
    1. v/t etwas für gut usw befinden -i iyi vs bulmak
    2. v/r: sich befinden -de bulunmak; olmak;
    sich im Irrtum befinden hata içinde olmak
    3. v/i JUR (entscheiden) hüküm vermek ( über A hakkında)

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > befinden

  • 13 sich befinden

    befinden <unreg, o ge- h>
    1. v/t etwas für gut usw befinden -i iyi vs bulmak
    2. v/r: sich befinden -de bulunmak; olmak;
    sich im Irrtum befinden hata içinde olmak
    3. v/i JUR (entscheiden) hüküm vermek ( über A hakkında)

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > sich befinden

  • 14 bekommen

    bekommen*
    irr
    I vt haben
    1) was \bekommen Sie ( dafür) ? ( im Laden) ne kadar tuttu?, borcum(uz) ne (kadar) ?;
    eine Chance \bekommen eline fırsat geçmek;
    sie bekommt 20 Euro ( für) die Stunde saatine 20 euro alır;
    jdn dazu \bekommen, etw zu tun birine bir şey yaptırtmak;
    Flecken \bekommen lekelenmek;
    etw zu essen \bekommen yiyecek bir şey bulmak;
    es mit jdm zu tun \bekommen biriyle başı derde girmek;
    eine Ohrfeige \bekommen bir tokat yemek;
    er bekam ein Jahr Gefängnis bir yıl hapis yedi;
    ich habe es geschenkt \bekommen o bana hediye edildi
    2) ( Zug) yetişmek (-e);
    wenn ich ihn zu fassen bekomme onu bir yakalarsam, onu bir elime geçirirsem
    3) ( Krankheit) olmak;
    Appetit \bekommen iştahı açılmak;
    Zähne \bekommen diş çıkarmak, dişleri çıkmak;
    ein Kind \bekommen bir çocuğu olmak;
    graue Haare \bekommen saçları kırlaşmak;
    eine Glatze \bekommen dazlaklaşmak;
    Hunger/Angst \bekommen acıkmak/korkmak;
    wir \bekommen anderes Wetter hava değişiyor;
    wir \bekommen bald Regen birazdan yağmur yağacak;
    er bekam Lust, schwimmen zu gehen canı yüzmeye gitmek istedi
    II vi
    1) ( bedient werden) servis yapılmak
    jdm gut \bekommen birine yaramak [o iyi gelmek];
    jdm schlecht \bekommen birine dokunmak;
    wohl bekomm's! yarasın!, afiyet olsun!

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > bekommen

  • 15 besinnen

    besinnen*
    irr vr
    sich \besinnen
    1) ( überlegen) düşünmek, düşünüp taşınmak, aklından geçirmek;
    sie besann sich eines Besseren aklı başına geldi;
    sich eines anderen \besinnen fikrini değiştirmek;
    ohne sich lange zu \besinnen fazla düşünmeden
    2) ( sich erinnern) aklına gelmek ( auf -), hatırlamak, anımsamak;
    sich eines Besseren \besinnen aklına daha iyi bir şey gelmek, daha iyisini düşünüp bulmak;
    wenn ich mich recht besinne hatırladığım kadarıyla

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > besinnen

  • 16 halten

    halten <hält, hielt, gehalten> ['haltən]
    I vi
    1) ( anhalten) durmak; ( stehen bleiben) durmak
    2) ( festsitzen) tutmak
    3) ( widerstandsfähig sein) dayanıklı olmak, sağlam olmak;
    Sport hält jung spor insanı genç tutar
    4) ( dauern) devam etmek, sürmek; ( Stoff, Konserven) dayanmak; ( Wetter) devam etmek;
    zu jdm \halten birini tutmak
    II vt
    1) (fest\halten) tutmak;
    die Beine ins Wasser \halten bacaklarını suya tutmak;
    etw offen \halten (a. fig) bir şeyi açık tutmak;
    halt den Mund! ( fam) çeneni tut!
    2) (zurück\halten) tutmak (auf\halten); durdurmak; sport tutmak
    3) ( besitzen) sahip olmak (-e)
    4) ( Rekord, Gebiet) elinde tutmak;
    ein Land besetzt \halten bir ülkeyi işgal altında tutmak
    5) ( Versprechen) tutmak; ( Rede) yapmak; ( Unterricht) yapmak, vermek;
    sein Wort \halten sözünü tutmak, sözünde durmak;
    was man verspricht, muss man auch \halten verilen söz tutulur
    6) ( gestalten)
    das Zimmer ganz in Weiß \halten odayı bembeyaz yapmak
    7) ( erachten)
    etw/jdn für etw \halten bir şeyi/kimseyi bir şey sanmak;
    jdn für blöd \halten birini enayi yerine koymak;
    etw für gut/richtig \halten bir şeyi iyi/doğru bulmak;
    ich halte ihn für ziemlich intelligent onun oldukça zeki olduğunu sanıyorum;
    viel/nichts von jdm \halten birini gözü çok tutmak/hiç tutmamak;
    wofür \halten Sie mich? beni ne sanıyorsunuz?;
    was \halten Sie davon? buna ne diyorsunuz?
    III vr
    sich \halten
    1) ( bleiben) kalmak; ( haltbar sein) dayanmak
    2) ( sich orientieren) tutmak (an -);
    \halten Sie sich links/Richtung Norden solu/kuzey yönünü tutunuz;
    sich an die Regeln \halten kurallara uymak
    3) (fest\halten) tutunmak; (sich aufrecht \halten) kendini dik tutmak;
    sich auf den Beinen \halten kendini ayakta tutmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > halten

  • 17 kommen

    kommen <kommt, kam, gekommen> ['kɔmən]
    vi sein
    1) (her\kommen) gelmek ( von -den); (hin\kommen) gitmek ( nach -e); (an\kommen) varmak; ( zurückkehren) dönmek ( von -den);
    da kommt er ja! işte geliyor!;
    ich komme schon şimdi geliyorum, geliyorum canım;
    gut, dass du kommst gelmen iyi;
    ein Taxi \kommen lassen bir taksi çağırtmak;
    er kam von einer Reise seyahatten döndü;
    angelaufen \kommen çıkagelmek;
    zu spät \kommen çok geç gelmek;
    du sollst zum Direktor \kommen müdüre gelmelisin;
    wie komme ich nach...?...e nasıl giderim?;
    zu der Überzeugung \kommen kanaatine varmak;
    wir müssen langsam zu einem Ende \kommen yavaş yavaş işimizin sonuna gelmeliyiz;
    nicht von der Stelle \kommen yerinde saymak;
    ich halte die Zeit für ge\kommen bence zamanı geldi;
    jetzt komme ich şimdi ben geliyorum, şimdi sıra bende;
    jetzt komme ich an die Reihe şimdi sıra bana geliyor;
    das kommt später bu sonra gelecek;
    der kommt mir nicht ins Haus! bu benim kapımdan içeri giremez!;
    in die Schule \kommen okula başlamak;
    ins Krankenhaus \kommen hastaneye yatmak;
    der Fall kommt vor Gericht mahkemeye düşmek;
    sein Vorschlag kam mir sehr gelegen teklifi [o önerisi] çok işime geldi;
    du kommst mir gerade recht! ( fam) bir sen eksindin!;
    das kommt mir wie gerufen bu çok işime gelir;
    komme, was da wolle ne gelirse gelsin;
    jdm \kommen die Tränen birinin gözleri yaşarmak;
    zum Stehen \kommen durabilmek;
    man kommt hier zu nichts burada hiçbir şey yapılamıyor;
    es kam zu einem Streit kavga çıktı;
    zur Sache \kommen sadede gelmek
    wieder zu sich \kommen tekrar kendine gelmek;
    zu Wort \kommen söz almak;
    zu Schaden \kommen zarar görmek;
    wie käme ich dazu, das zu machen? neden bunu yapacacak mışım?;
    wie komme ich zu der Ehre? ( iron) bu ne şeref?;
    ums Leben \kommen can vermek;
    das kommt zusammen auf 20 Euro ( fam) hepsi 20 euro eder;
    ich komme auf 1.200 Euro im Monat ( fam) ayda 1.200 euroyu buluyorum;
    hast du richtig gezählt? ich komme nur auf 15 doğru saydın mı? ben 15 çıkarıyorum;
    kommt man hier leicht an frisches Gemüse? burada taze sebze bulmak kolay mı?;
    ich kam nicht auf seinen Namen adı aklıma gelmedi;
    wie kommst du darauf? o nereden aklına geldi?, bunu nereden çıkardın?;
    sie lässt nichts auf ihn \kommen ona toz kondurmuyor;
    auf die Welt \kommen dünyaya gelmek;
    auf etw/jdn zu sprechen \kommen bir şeyden/kimseden söz etmeye başlamak;
    hinter etw \kommen bir şeyin içyüzünü öğrenmek;
    durch den Zoll/eine Prüfung \kommen gümrükten/bir sınavdan geçmek;
    Jeans sind wieder im K\kommen blûcin yine moda oluyor;
    aus der Mode \kommen modası geçmek;
    aus dem Konzept \kommen aklı karışmak;
    komm, wir gehen! ( fam) gel, gidelim!;
    nun komm schon! ( fam) ha(y) di gel artık!;
    kommt Zeit, kommt Rat ( prov) zamanı gelince çaresi bulunur
    2) (herbei\kommen) gelmek (zu -e)
    3) ( geschehen) gelmek, olmak;
    ich habe es \kommen sehen bunun geleceğini görmüştüm;
    das musste ja so \kommen bunun böyle olacağı belliydi zaten;
    es kam, wie es \kommen musste olan oldu;
    die Hochzeit kam für alle überraschend düğün herkese sürpriz oldu;
    das Schlimmste/Beste kommt erst noch bunun daha da kötüsü/iyisi var;
    wie kommt es, dass du...? nasıl oluyor da sen...?;
    es kommt immer anders, als man denkt ( prov) evdeki pazar çarşıya uymaz
    4) ( stammen) gelmek ( aus -den);
    ich komme aus Dortmund ben Dortmund'dan geliyorum
    5) ( durchqueren) gelmek (über/durch üzerinden/içinden);
    über Münster \kommen Münster üzerinden gelmek
    6) ( entfallen) düşmek ( auf başına);
    auf zwei Deutsche kommt ein Auto iki Alman başına bir otomobil düşer
    7) ( berühren) dokunmak; ( streifen) değmek
    8) ( herrühren) gelmek ( von -den);
    der Vorschlag kam von mir öneri benden geldi;
    das kommt davon! gördün mü işte!;
    das kommt vom Rauchen bu, sigara içmekten gelir
    das Buch kommt in den Schrank kitabın yeri dolapta
    10) ( Idee) aklına gelmek
    in Gang \kommen başlamak
    12) ( fam) ( Orgasmus haben) gelmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > kommen

  • 18 sitzen

    sitzen <sitzt, saß, gesessen> ['zıtsən]
    1) ( Person) oturmak ( auf üzerinde) (an -de); ( Vogel) tünemek ( auf -de);
    \sitzen Sie bequem? rahat oturuyor musunuz?;
    am Tisch \sitzen masada oturmak;
    vor dem Fernseher \sitzen televizyonun karşısında oturmak;
    ( jdm) Modell \sitzen (biri için) model durmak;
    sie saßen beim Essen yemekte oturuyorlardı;
    im S\sitzen arbeiten oturarak çalışmak;
    er hat lange an dieser Arbeit gesessen bu işin başında çok oturdu;
    \sitzen bleiben ( fam) ( in der Schule) sınıfta kalmak;
    auf einer Ware \sitzen bleiben ( fam) malı elinde kalmak;
    jdn \sitzen lassen ( fam) ( Familie) birini terk etmek; ( bei einer Verabredung) birini ekmek;
    auf seinem Geld \sitzen ( fam) parasının üstüne oturmak
    2) ( sich befinden) bulunmak; ( Firma) merkezi olmak (in -de)
    3) ( Kleidung) oturmak
    4) ( fam) ( Schuss) oturmak; ( Bemerkung) oturmak;
    das saß ( Wirkung erzielen) bu iyi oturdu
    5) ( fam) ( im Gefängnis) yatmak
    6) ( fam)
    einen \sitzen haben kafayı bulmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > sitzen

  • 19 استحسن

    اِسْتَحْسَنَ
    1. hoşlaşmak
    2. beğenmek

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > استحسن

  • 20 divine

    kutsal, tanrisal; ilahi, ulu; süper, çok iyi,gaipten haber vermek, kehanette bulunmak; (topragin altinda su, maden, vb.) bulmak

    English to Turkish dictionary > divine

См. также в других словарях:

  • şifa bulmak — iyi olmak, onmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • edgermek — iyi görmek, iyi bulmak, kulak asmak, dinlemek; düzeltmek, onatlamak I, 227, 237; II, 29 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • ayak teri — is., tıp 1) Ayak parmakları arasından çıkan pis kokulu salgı 2) Hizmet için bir yere gönderilen kimseye verilen ücret, ayak kirası Hastayı iyi bulmak, aşağıda bekleyen hekimi, ayak teri verip savmak, çılgın bir arzu hâlinde birdenbire içine… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ara — is. 1) İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe 2) İki olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla 3) Kişilerin veya toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi Öğrenciyle öğretmenin arasının daima iyi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • onmak — nsz, ar 1) Daha iyi bir duruma girmek, salah bulmak 2) Eksiği kalmayıp gönül ferahlığına ermek, mutlu olmak, mesut olmak 3) Hastalıktan, dertten kurtulmak, şifa bulmak, felah bulmak, iflah olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kafa — is., Ar. ḳafā 1) İnsan başı, ser 2) Hayvanlarda genellikle ağız, göz, burun, kulak vb. organların bulunduğu vücudun en ön bölümü 3) Çocuk oyunlarında kullanılan zıpzıp taşının veya cevizin büyük boyu 4) Mekanik bir bütünün parçası Distribütör… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Xanadu Resort Hotel — (Белек,Турция) Категория отеля: 5 звездочный отель Адрес: Belek Tourism Center …   Каталог отелей

  • adam — is., Ar. ādem 1) İnsan 2) Erkek kişi, kadın karşıtı İyi bir adam isterse, babası da verirse, varacak. M. Ş. Esendal 3) Birinin yanında ve işinde bulunan kimse Kendisi gayet kibirli, öfkeli olduğu için hizmetçileri ve adamları korkarlar. K. Tahir… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • etmek — nsz, der 1) Bir işi yapmak Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu. H. Taner 2) İyi, kötü zarflarıyla birlikte davranmak İyi ettiniz de geldiniz. 3) i Bulmak, erişmek Hemşerileri gelir, kemençe gibi bir çalgıyla sabahı ederlerdi. R. H …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • orta — is. 1) Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak aynı uzaklıkta olan yer Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler. Y. K. Karaosmanoğlu 2) Başlangıcı ile bitimi arasında eşit uzaklıkta olan süre Yılın ortası.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»