-
1 bejahen
bejahen* [bə'ja:ən]vt -
2 trouver
v t1 par hasard bulmak◊J'ai trouvé un billet par terre. — Yerde bir kâğıt para buldum.
2 ce qu'on cherche bulmak3 en réfléchissant bulmak4 penser düşünmek◊Je trouve qu'il a bien fait. — İyi yaptığını düşünüyorum.
5 juger bulmak◊Je la trouve charmante. — Ben o kızı sevecen buluyorum.
◊Il a trouvé les questions difficiles. — Soruları zor buldu.
-
3 finden
finden <findet, fand, gefunden> ['fındən]I vter war nirgends zu \finden hiçbir yerde bulunamadı;ihr Haus ist gut/schlecht zu \finden evini bulmak kolay/zor;Anklang \finden rağbet görmek, tutulmak;Beachtung \finden saygı görmek;ich muss zu mir selbst \finden kendimi toparlamam gerekiyor;sie findet Freude an der Arbeit çalışmaktan sevinç duyuyor;ich finde nichts Schlimmes dabei ben bunda kötü bir şey görmüyorum;kein Ende \finden son bulmamak;Verwendung \finden kullanılmak;2) ( meinen) bulmak;wie findest du das? bunu nasıl buluyorsun?;ich finde das gut ben bunu iyi buluyorumII vrsich \finden1) ( zum Vorschein kommen) bulunmak, ortaya çıkmak;der Schlüssel wird sich schon ( wieder) \finden anahtar (tekrar) ortaya çıkacaktır2) ( in Ordnung kommen) hallolunmak;das wird sich alles \finden bütün bunlar hallolunacaktır -
4 finden
finden <fand, gefunden, h>1. v/t bulmak; düşünmek;gut finden beğenmek;wie finden Sie das Buch? kitabı nasıl buldunuz?;ich finde es gut (, dass …) (-mesini/-diğini) iyi buluyorum/karşıladım;ein Ende finden son bulmak2. v/i: finden Sie (nicht)? siz de öyle düşün(mü)yor musunuz?;zu sich (D) selbst finden kendi kişiliğini bulmak3. v/r: das wird sich finden her şey düzelecek -
5 befinden
befinden*I vrsich \befinden bulunmak, yer almak; ( sein) olmak;die Abbildung befindet sich auf der nächsten Seite resim [o şekil] daha sonraki sayfada bulunur;meine Wohnung befindet sich im zweiten Stock evim ikinci katta bulunuyor;sich auf dem Weg der Besserung \befinden iyileşmekte olmaketw für gut/schlecht/richtig \befinden bir şeyi iyi/kötü/doğru bulmak;jdn für schuldig \befinden bir kimseyi suçlu bulmak -
6 think up
tasarlamak, düşünüp daha iyi bir yolunu bulmak* * *düşün* * *(to invent; to devise: He thought up a new process.) düşünüp bulmak, icat etmek -
7 work out
hesaplamak; mantikli bir hesaplamasi olmak, hesaplanmak; iyi bir sonuca ulasmak, gitmek, yürümek; iyi bir sonuca ulastirmak; bulmak, kesfetmek; çözmek; sonuçlanmak; anlamak; idman yapmak -
8 взаимопонимание
karşılıklı anlayış* * *сспосо́бствовать лу́чшему взаимопонима́нию между наро́дами — halkların birbirlerini daha iyi anlamalarına yardımcı olmak
найти́ по́чву для взаимопонима́ния — anlaşma zemini bulmak
-
9 излечиваться
несов.; сов. - излечи́ться1) şifa bulmak; iyi olmak2) тк. несов. ( поддаваться лечению) tedavisi mümkün olmak -
10 получать
несов.; сов. - получи́ть1) врз almak; elde etmek; kavuşmakполуча́ть пи́сьма — mektup almak
получи́ть прика́з — emir almak
на́до получи́ть подро́бные да́нные / све́дения — ayrıntılı bilgiler elde etmek gerek
что получа́ют из не́фти? — petrolden neler elde edilir?
катало́г мо́жно получи́ть беспла́тно — katalog bedelsiz olarak temin edilebilir / sağlanabilir
разреше́ние полу́чено? — izin çıktı mı?
и что ты (от э́того) полу́чишь? — eline ne geçer?
ско́лько (рубле́й) он получа́ет на́ руки? — eline kaç ruble geçer?
обору́дование, кото́рое мы от них получа́ть и́ли (при передаче) — onlardan devraldığımız donatım
получи́ть хоро́ший урожа́й — iyi bir ürün almak / elde etmek
тот, кто бу́дет пе́рвым, полу́чит приз — birinci olana armağan var
дере́вня получи́ла свет / электри́чество — köy elektriğe kavuştu
э́та па́ртия това́ра (уже́) полу́чена — bu parti mal teslim alınmıştır
2) edinmek, görmek, bulmakполуча́ть зна́ния из книг — kitaplardan bilgi edinmek
получи́ть профе́ссию — bir meslek edinmek
получи́ть необходи́мую подде́ржку — gereken desteği görmek
возмо́жность получи́ть вы́сшее образова́ние — yüksek öğrenim yapma olanağı
3) yemekполучи́ть пощёчину — bir şamar yemek
получи́ть удово́льствие — zevk almak
получи́ть три го́да (тюрьмы́) — üç yıl (hapis) yemek
4) разг. tutulmak, olmakполучи́ть на́сморк — nezle olmak
5) kazanmakполуча́ть распростране́ние — yaygınlık kazanmak
получи́ть пра́во на штрафно́й удар — спорт. ceza vuruşu kazanmak
получи́ть примене́ние — kullanılır olmak
эконо́мика получила большо́е разви́тие — ekonomide büyük gelişmeler oldu / kaydedildi
-
11 у
1) (около, возле) yanında; başındaдом стои́т у реки́ — ev nehir kıyısındadır
шкаф стои́т у окна́ — dolap pencere yanındadır
не стой у окна́ — pencere önünde durma
у са́мой стены́ — duvarın dibinde
сиде́ть у самова́ра — semaver başında oturmak
стоя́ть у руля́ — dümen başında olmak
у подно́жия горы́ — dağın eteğinde
проти́вник был остано́влен у са́мого го́рода — düşman şehrin kapısı önünde durduruldu
2) в соч. (при обозначении обладателя, а также принадлежности)у него́ есть де́ти? — çocuğu var mı?
у него́ была́ я́зва — ülserdi, ülseri vardı
что у тебя́ с гла́зом? — gözüne ne oldu?
у сту́ла сло́мана но́жка — sandalyenin bir ayağı kırık(tır)
3) ...da;...danу кого́ ты шил э́то пальто́? — bu paltoyu kime diktirdin?
он одева́лся у лу́чших портны́х — en iyi terzilerden giyinirdi
у нас на заво́де — bizim fabrikada, fabrikamızda
они́ весь день бы́ли у нас в гостя́х — bütün gün bizde misafir idiler
у меня́ к тебе́ вопро́с — sana bir sualim var
у него́ в ко́мнате поря́док — onun odası derlitopludur
приёмник стои́т у него́ в ко́мнате — radyo onun odasındadır
4) (при указании на источник получения чего-л.)...danу кого́ он берёт уро́ки? — kimden ders alıyor?
букини́ст, у кото́рого ку́плена э́та кни́га — bu kitabın alındığı sahaf
спроси́ у кого́ хо́чешь — istediğine sor
найти́ подде́ржку у кого-л. — birinden destek bulmak
-
12 befinden
befinden <unreg, o ge- h>2. v/r: sich befinden -de bulunmak; olmak;sich im Irrtum befinden hata içinde olmak -
13 sich befinden
befinden <unreg, o ge- h>2. v/r: sich befinden -de bulunmak; olmak;sich im Irrtum befinden hata içinde olmak -
14 bekommen
bekommen*eine Chance \bekommen eline fırsat geçmek;jdn dazu \bekommen, etw zu tun birine bir şey yaptırtmak;Flecken \bekommen lekelenmek;etw zu essen \bekommen yiyecek bir şey bulmak;es mit jdm zu tun \bekommen biriyle başı derde girmek;eine Ohrfeige \bekommen bir tokat yemek;er bekam ein Jahr Gefängnis bir yıl hapis yedi;ich habe es geschenkt \bekommen o bana hediye edildi2) ( Zug) yetişmek (-e);wenn ich ihn zu fassen bekomme onu bir yakalarsam, onu bir elime geçirirsem3) ( Krankheit) olmak;Appetit \bekommen iştahı açılmak;Zähne \bekommen diş çıkarmak, dişleri çıkmak;ein Kind \bekommen bir çocuğu olmak;graue Haare \bekommen saçları kırlaşmak;eine Glatze \bekommen dazlaklaşmak;Hunger/Angst \bekommen acıkmak/korkmak;wir \bekommen anderes Wetter hava değişiyor;wir \bekommen bald Regen birazdan yağmur yağacak;er bekam Lust, schwimmen zu gehen canı yüzmeye gitmek istediII vi1) ( bedient werden) servis yapılmakjdm gut \bekommen birine yaramak [o iyi gelmek];jdm schlecht \bekommen birine dokunmak;wohl bekomm's! yarasın!, afiyet olsun! -
15 besinnen
besinnen*irr vrsich \besinnen1) ( überlegen) düşünmek, düşünüp taşınmak, aklından geçirmek;sie besann sich eines Besseren aklı başına geldi;sich eines anderen \besinnen fikrini değiştirmek;ohne sich lange zu \besinnen fazla düşünmedensich eines Besseren \besinnen aklına daha iyi bir şey gelmek, daha iyisini düşünüp bulmak;wenn ich mich recht besinne hatırladığım kadarıyla -
16 halten
halten <hält, hielt, gehalten> ['haltən]I vi2) ( festsitzen) tutmak3) ( widerstandsfähig sein) dayanıklı olmak, sağlam olmak;Sport hält jung spor insanı genç tutarzu jdm \halten birini tutmakII vt1) (fest\halten) tutmak;die Beine ins Wasser \halten bacaklarını suya tutmak;etw offen \halten (a. fig) bir şeyi açık tutmak;halt den Mund! ( fam) çeneni tut!2) (zurück\halten) tutmak (auf\halten); durdurmak; sport tutmak3) ( besitzen) sahip olmak (-e)ein Land besetzt \halten bir ülkeyi işgal altında tutmaksein Wort \halten sözünü tutmak, sözünde durmak;was man verspricht, muss man auch \halten verilen söz tutulur6) ( gestalten)das Zimmer ganz in Weiß \halten odayı bembeyaz yapmak7) ( erachten)etw/jdn für etw \halten bir şeyi/kimseyi bir şey sanmak;jdn für blöd \halten birini enayi yerine koymak;etw für gut/richtig \halten bir şeyi iyi/doğru bulmak;ich halte ihn für ziemlich intelligent onun oldukça zeki olduğunu sanıyorum;viel/nichts von jdm \halten birini gözü çok tutmak/hiç tutmamak;wofür \halten Sie mich? beni ne sanıyorsunuz?;was \halten Sie davon? buna ne diyorsunuz?III vrsich \halten2) ( sich orientieren) tutmak (an -);\halten Sie sich links/Richtung Norden solu/kuzey yönünü tutunuz;sich an die Regeln \halten kurallara uymak3) (fest\halten) tutunmak; (sich aufrecht \halten) kendini dik tutmak;sich auf den Beinen \halten kendini ayakta tutmak -
17 kommen
kommen <kommt, kam, gekommen> ['kɔmən]vi sein1) (her\kommen) gelmek ( von -den); (hin\kommen) gitmek ( nach -e); (an\kommen) varmak; ( zurückkehren) dönmek ( von -den);da kommt er ja! işte geliyor!;ich komme schon şimdi geliyorum, geliyorum canım;gut, dass du kommst gelmen iyi;ein Taxi \kommen lassen bir taksi çağırtmak;er kam von einer Reise seyahatten döndü;angelaufen \kommen çıkagelmek;zu spät \kommen çok geç gelmek;du sollst zum Direktor \kommen müdüre gelmelisin;wie komme ich nach...?...e nasıl giderim?;zu der Überzeugung \kommen kanaatine varmak;wir müssen langsam zu einem Ende \kommen yavaş yavaş işimizin sonuna gelmeliyiz;nicht von der Stelle \kommen yerinde saymak;ich halte die Zeit für ge\kommen bence zamanı geldi;jetzt komme ich şimdi ben geliyorum, şimdi sıra bende;jetzt komme ich an die Reihe şimdi sıra bana geliyor;das kommt später bu sonra gelecek;der kommt mir nicht ins Haus! bu benim kapımdan içeri giremez!;in die Schule \kommen okula başlamak;ins Krankenhaus \kommen hastaneye yatmak;der Fall kommt vor Gericht mahkemeye düşmek;sein Vorschlag kam mir sehr gelegen teklifi [o önerisi] çok işime geldi;du kommst mir gerade recht! ( fam) bir sen eksindin!;das kommt mir wie gerufen bu çok işime gelir;komme, was da wolle ne gelirse gelsin;jdm \kommen die Tränen birinin gözleri yaşarmak;zum Stehen \kommen durabilmek;man kommt hier zu nichts burada hiçbir şey yapılamıyor;es kam zu einem Streit kavga çıktı;zur Sache \kommen sadede gelmekwieder zu sich \kommen tekrar kendine gelmek;zu Wort \kommen söz almak;zu Schaden \kommen zarar görmek;wie käme ich dazu, das zu machen? neden bunu yapacacak mışım?;wie komme ich zu der Ehre? ( iron) bu ne şeref?;ums Leben \kommen can vermek;das kommt zusammen auf 20 Euro ( fam) hepsi 20 euro eder;ich komme auf 1.200 Euro im Monat ( fam) ayda 1.200 euroyu buluyorum;hast du richtig gezählt? ich komme nur auf 15 doğru saydın mı? ben 15 çıkarıyorum;kommt man hier leicht an frisches Gemüse? burada taze sebze bulmak kolay mı?;ich kam nicht auf seinen Namen adı aklıma gelmedi;wie kommst du darauf? o nereden aklına geldi?, bunu nereden çıkardın?;sie lässt nichts auf ihn \kommen ona toz kondurmuyor;auf die Welt \kommen dünyaya gelmek;auf etw/jdn zu sprechen \kommen bir şeyden/kimseden söz etmeye başlamak;hinter etw \kommen bir şeyin içyüzünü öğrenmek;durch den Zoll/eine Prüfung \kommen gümrükten/bir sınavdan geçmek;Jeans sind wieder im K\kommen blûcin yine moda oluyor;aus der Mode \kommen modası geçmek;aus dem Konzept \kommen aklı karışmak;nun komm schon! ( fam) ha(y) di gel artık!;2) (herbei\kommen) gelmek (zu -e)3) ( geschehen) gelmek, olmak;ich habe es \kommen sehen bunun geleceğini görmüştüm;das musste ja so \kommen bunun böyle olacağı belliydi zaten;es kam, wie es \kommen musste olan oldu;die Hochzeit kam für alle überraschend düğün herkese sürpriz oldu;das Schlimmste/Beste kommt erst noch bunun daha da kötüsü/iyisi var;wie kommt es, dass du...? nasıl oluyor da sen...?;ich komme aus Dortmund ben Dortmund'dan geliyorum5) ( durchqueren) gelmek (über/durch üzerinden/içinden);über Münster \kommen Münster üzerinden gelmekauf zwei Deutsche kommt ein Auto iki Alman başına bir otomobil düşerder Vorschlag kam von mir öneri benden geldi;das kommt davon! gördün mü işte!;das kommt vom Rauchen bu, sigara içmekten gelir9) ( hingehören)das Buch kommt in den Schrank kitabın yeri dolaptain Gang \kommen başlamak -
18 sitzen
sitzen <sitzt, saß, gesessen> ['zıtsən]\sitzen Sie bequem? rahat oturuyor musunuz?;am Tisch \sitzen masada oturmak;vor dem Fernseher \sitzen televizyonun karşısında oturmak;( jdm) Modell \sitzen (biri için) model durmak;sie saßen beim Essen yemekte oturuyorlardı;im S\sitzen arbeiten oturarak çalışmak;er hat lange an dieser Arbeit gesessen bu işin başında çok oturdu;\sitzen bleiben ( fam) ( in der Schule) sınıfta kalmak;auf einer Ware \sitzen bleiben ( fam) malı elinde kalmak;auf seinem Geld \sitzen ( fam) parasının üstüne oturmak3) ( Kleidung) oturmakdas saß ( Wirkung erzielen) bu iyi oturdu6) ( fam)einen \sitzen haben kafayı bulmak -
19 استحسن
-
20 divine
kutsal, tanrisal; ilahi, ulu; süper, çok iyi,gaipten haber vermek, kehanette bulunmak; (topragin altinda su, maden, vb.) bulmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
şifa bulmak — iyi olmak, onmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
edgermek — iyi görmek, iyi bulmak, kulak asmak, dinlemek; düzeltmek, onatlamak I, 227, 237; II, 29 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
ayak teri — is., tıp 1) Ayak parmakları arasından çıkan pis kokulu salgı 2) Hizmet için bir yere gönderilen kimseye verilen ücret, ayak kirası Hastayı iyi bulmak, aşağıda bekleyen hekimi, ayak teri verip savmak, çılgın bir arzu hâlinde birdenbire içine… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ara — is. 1) İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe 2) İki olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla 3) Kişilerin veya toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi Öğrenciyle öğretmenin arasının daima iyi … Çağatay Osmanlı Sözlük
onmak — nsz, ar 1) Daha iyi bir duruma girmek, salah bulmak 2) Eksiği kalmayıp gönül ferahlığına ermek, mutlu olmak, mesut olmak 3) Hastalıktan, dertten kurtulmak, şifa bulmak, felah bulmak, iflah olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kafa — is., Ar. ḳafā 1) İnsan başı, ser 2) Hayvanlarda genellikle ağız, göz, burun, kulak vb. organların bulunduğu vücudun en ön bölümü 3) Çocuk oyunlarında kullanılan zıpzıp taşının veya cevizin büyük boyu 4) Mekanik bir bütünün parçası Distribütör… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Xanadu Resort Hotel — (Белек,Турция) Категория отеля: 5 звездочный отель Адрес: Belek Tourism Center … Каталог отелей
adam — is., Ar. ādem 1) İnsan 2) Erkek kişi, kadın karşıtı İyi bir adam isterse, babası da verirse, varacak. M. Ş. Esendal 3) Birinin yanında ve işinde bulunan kimse Kendisi gayet kibirli, öfkeli olduğu için hizmetçileri ve adamları korkarlar. K. Tahir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
etmek — nsz, der 1) Bir işi yapmak Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu. H. Taner 2) İyi, kötü zarflarıyla birlikte davranmak İyi ettiniz de geldiniz. 3) i Bulmak, erişmek Hemşerileri gelir, kemençe gibi bir çalgıyla sabahı ederlerdi. R. H … Çağatay Osmanlı Sözlük
orta — is. 1) Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak aynı uzaklıkta olan yer Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler. Y. K. Karaosmanoğlu 2) Başlangıcı ile bitimi arasında eşit uzaklıkta olan süre Yılın ortası.… … Çağatay Osmanlı Sözlük